Taşınmaz Malikinin Sorumluluğu

Taşınmaz malikinin sorumluluğu
Madde 730–Bir taşınmaz malikinin mülkiyet hakkını bu hakkın yasal kısıtlamalarına aykırı kullanması sonucunda zarar gören veya zarar tehlikesi ile karşılaşan kimse, durumun eski hâline getirilmesini, tehlikenin ve uğradığı zararın giderilmesini dava edebilir.
Hâkim, yerel âdete uygun ve kaçınılmaz taşkınlıklardan doğan zararların uygun bir bedelle denkleştirilmesine karar verebilir.
Bu kanuna göre sorumluluk sadece malik olan kişiye aittir. Yani kiracı, ariyet alan kişi gibi şahsi bir hakla kullanan kişiler bu maddenin muhatabı olamazlar. Malik olmayan aile efradının verdiği bir zarar da aynı şekilde bu madde muhatabı olamaz. Ancak bu kanunda açıkça yazmamış olsa da sınırlı ayni hak sahipleri olarak gayrimenkulu kullananlar yani intifa hakkı gibi, sükna hakkı gibi kullanım imkanı verilmiş kişiler, zarar meydana geldiği takdirde malik olmamalarına rağmen bu kişilerinde 730.madde kapsamında sorumlulukları kabul edilmektedir.
Yazı İçeriği
Taşınmaz Malikinin Sorumluluğu – Komşuluk Sorumluluğu Kimlere Karşıdır?
Madde 730 kanuni kısıtlamalar başlığı altında incelenen bir sorumluluk tipidir. Kanuni kısıtlamaları sebebiyle taşınmazın etki sahası içinde olan mülkiyetin kanuni olmayan kullanımına etkilerini barındıracak olan kişilerin zararları ancak karşılanabilmektedir.
Tazminat talep edebilecek kişinin taşınmaz maliki olma zorunluluğu bulunmamaktadır. Komşulardan kiracı olan kişi, ayni hak sahibi olan kişiler hak sahibi olabilirken tesadüfen oradan geçen üçüncü kişi yani komşu niteliği dışında bulunan bir kişi zarar görmüş olsa da bu hükümden dolayı o zararını talep edemeyecektir. Ancak borçlar kanunu genel hükümlerine talep edebilecekken madde 730’daki bu hükme dayanarak gidemez.
Taşınmaz Maliki Hangi Zararlardan Sorumludur?
Her türlü zararlar bu madde kapsamına girmemektedir. Mülkiyet hakkının kanuni sınırlamaları dışında kullanılması sonucunda yani mülkiyet kullanılırken yada işletilirken oluşabilecek zararlardan bahsedilmektedir. Örnek olarak bahçenizde çalışma yaparken gördüğünüz bir taşı araziden dışarı atmak isterken komşunuzun kafasına çarpması bu kanun kapsamına girmemektedir. Çünkü mülkiyetin kullanımıyla alakalı değil kendinizle alakalı bir zarar söz konusudur.Ancak siz bahçenizde sebze-meyve ekimi esnasında bir taşın fırlayıp komşunuza zarar vermesi mülkiyetin kullanımı sırasında olduğu için burada 730.madde kapsamında sorumluluk söz konusu olabilir.
Tesadüfi nitelikle durumlar veya mülkiyet kullanımına veya işletilmesine ilişkin olmayan durumlar bu kanun kapsamına girmediği gibi üçüncü kişilere karşı verilen zararlar da bu kanun kapsamına girmemektedir. Bu kanunen hiç bir sorumsuzluk anlamına gelmemektedir. Genel hükümlere göre başvurulabilir.
Bunun yanında herhangi bir tehlike varsa ve bunun önlenmesi içinde madde 730’a başvuru yapılabilir. Eğer bir başlamış bir hareket varsa bunun durdurulmasını istenebilir. Eski hale getirilmesi istenebilir. Bu talepler madde 730 taşınmaz malikinin sorumluluğu çerçevesinde talep edilebilir. Yani madde 730 kısaca, önleme, durdurma, eski hale getirmesi ve aynı zamanda oluşan zararın talebini yerine getirmeye imkan sağlamaktadır. Maddi ve manevi tüm zararlar için başvuru yapılabilmektedir.
Madde 737 komşunun katlanma yükümlülüğüne yer verilmiştir. Bu kanuna göre her ne kadar komşumuzun yaptığı bazı eylemlere dur diyemecek olsak da madde 730 çerçevesinde tazminat talebinde bulunabiliriz. Bu duruma 730. maddenin son cümlesinden anlayabiliriz ;
Hâkim, yerel âdete uygun ve kaçınılmaz taşkınlıklardan doğan zararların uygun bir bedelle denkleştirilmesine karar verebilir.
Taşınmaz Maliki Hangi Zararlara İlişkin Yetkili Mahkeme
Taşınmaz malikinin sorumluluğuna ilişkin tazminat talepleri asliye hukuk mahkemelerinde görülmektedir.
Taşınmaz malikinin sorumluluğuna ilişkin davaları gayrimenkul hukuku üzerine çalışmalar gösteren gayrimenkul avukatı ile davalarının temsilini sağlayabilirsiniz. Kanunumuzda gayrimenkul avukatı adı altında spesifik bir dal bulunmamaktadır. Gayrimenkul avukatı tabiri avukatın ilgi gösterdiği dava türlerinin yoğunluğu gayrimenkul davaları olması üzerine söylenmektedir.
Yargıtay Kararları
14. Hukuk Dairesi 2016/10889 E. , 2019/4759 K.
“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk MahkemesiDavacı vekili tarafından, davalılar aleyhine 07.03.2014 gününde verilen dilekçe ile inşaatın durdurulması ve yıkım talebi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın reddine dair verilen 10.11.2015 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
K A R A R
Dava, komşuluk hukukuna aykırılığın yıkım suretiyle giderilmesi isteğine ilişkindir.
Davacı vekili, karayolu kenarında yapılacak ve açılacak tesislerde 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu ve ilgili yönetmelik hükümlerinin uygulandığını, davalı … firmasının maliki olduğu, davalı … iş ortaklığı işletmesinin yüklenicisi olduğu dava konusu ticari tesisin yapı yaklaşma şartlarına uygun olmadığını, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 18. maddesi ile ilgili yönetmeliğin 36, 38 ve 39 maddelerine göre karayoluna bağlantıyı sağlayacak geçiş yolu için izin belgesinin ve ilgili bölge müdürlüğünden uygun görüş alınması gerektiğini, geçiş yolu izin belgesinin ilgili belediye olan…. Belediyesinden alınması gerektiği, alınmadığı takdirde yasal işlem başlatılacağının davalılara ihtar edildiğini, daha sonra yapılan kontrollerde eksikliklerin giderilmediği ve inşaata devam edildiğini, dava konusu 8881 ada 14 parsel sayılı taşınmaz üzerindeki ticari tesisin inşaatının tedbiren durdurulmasına ve yapı yaklaşma mesafesinin ilgili yönetmeliğine aykırı olması sebebiyle inşaatın kal’ine karar verilmesini talep etmiştir.Davalı … vekili cevap dilekçesinde; davacının iddia ettiği yapı yaklaşma mesafesinin 25 metreden az olmadığını, inşaatın imar hukukuna uygun olarak ruhsat ve eklerine göre devam edildiğini ve hukuka uygun olduğunu, geçiş yolu izin belgesinin karayoluna geçiş yapmak isteyen tesisler için olduğunu, davalının yola geçiş talebi olmadığını, parselin hem arka tarafından hem de yan yolda imar yolunun bulunduğunu, karayolu üzerinden geçiş ihtiyacı bulunmadığını, davalının ruhsatının bulunduğu için kazanılmış hakları bulunduğunu, yolun idari kurumlar arasında devredilmiş olmasının işlemlerin geçersizliğine neden olmayacağını beyan ederek davanın reddini istemiştir.
Davalı … vekili cevap dilekçesinde; dava konusu taşınmazın maliki olduğunu, yüklenici şirket ile aralarında …. Noterliğinin 17/04/2012 tarih ve 10515 yevmiye numaralı taşınmaz satış vaadi ve kat karşılığı inşaat sözleşmesi düzenlendiğini, 21/02/2012 tarihinde yapı ruhsat bekgesi alındıktan sonra sözleşmenin yapıldığını, asıl muhatabın … olması gerektiğini, idari kurum arasındaki anlaşmazlıktan kendilerinin sorumlu olmayacağını, hukuka ve usule uygun olarak verilen ruhsata göre inşaata başlandığını, dava konusu yolun ruhsat alındığı tarihte…. Büyükşehir Belediyesi’nin yetki ve sorumluluğunda olan ana arter statüsünde bir yol olduğunu ve ilgili kurum olan … Büyükşehir Belediyesinden görüş alındığını, inşaat için 23/07/2012 tarihinde yapı ruhsatı düzenlendiğini, yapı ruhsatı ve eki projelerin 12/11/2010 tarihli imar planı ile öngörülen koşullara uygun olarak düzenlendiğinden beyanla davanın reddini istemiştir.
İhbar olunan … Belediye Başkanlığı vekili cevap dilekçesinde; belediyece yapılan işlemin talep üzerine yapı inşaat ruhsatı verilmesinden ibaret olduğunu, davanın idari yargıda çözülmesi gerektiğini, davacının dava açma yetkisinin bulunmadığını, yolun ana arter olarak … Büyükşehir Belediyesi Başkanlığı’nın sorumluluğunda olduğunu, davaya konu inşaata geçişi temin eden yolun karayolu olmadığını, yolun imar yolu olduğunu, davalı taraf için kazanılmış hakların bulunduğunu, davaya konu inşaat için verilen yapı ruhsatının mer’i imar planlarına göre hukuka uygun tesis edildiğini, inşaat ruhsatının dayandığı imar planının üst ölçekli plana uyumlu olarak düzenlenmiş 1/1000’lik plan olduğunu, söz konusu planların hukuken kesinleştiğini ve inşaat ruhsatına göre yapımı devam eden inşaat aleyhine hukuka aykırılığının iddia edilemeyeceğinden bahisle davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, yapılan keşif sonucunda alınan bilirkişi raporuyla da belirlendiği üzere söz konusu yapının çekme mesafelerinin imar mevzuatına ve bu doğrultuda hazırlanan mimari projesine uygun olduğu, yapıya ait tüm projelerde çekme mesafelerine uyulduğu, imar mevzuatına aykırı bir durumun söz konusu olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Hükmü, davacı vekili temyiz etmiştir.
TMK m. 683 deki “Bir şeye malik olan kimse, hukuk düzeninin sınırları içinde, o şey üzerinde dilediği gibi kullanma, yararlanma ve tasarrufta bulunma yetkisine sahiptir. Malik, malını haksız olarak elinde bulunduran kimseye karşı istihkak davası açabileceği gibi, her türlü haksız elatmanın önlenmesini de dava edebilir” hükmü ile mülkiyet hakkının kanunla toplum yararına kısıtlanabileceği temel ilke olarak kabul edilmiştir. Aynı maddenin ikinci fıkrasında, mülkiyet hakkının nasıl korunacağı hükme bağlanmış, 730 ve 737. maddeleriyle de taşınmazmalikinin başkalarına zarar vermesinin önlenmesi hedeflenmiştir.
Yapma, kaçınma, katlanma olarak özetlenebilecek bu sınırlamaların önemli bir bölümü TMK’nin “komşu hakkı” başlığı altında, 737 ile 750. maddelerinde düzenlenmiş, 751 ile 761. maddelerinde de yine malikin yapması ve katlanması gereken hususlar belirtilmiştir.
Komşuluk hukukundan kaynaklanan elatmanın önlenmesi davalarında davalının kusurlu olması aranmaz. Davalının kusurlu olup olmaması, kasıtlı hareket edip etmemesi, elatmanın önlenmesi davasına etkili olmayıp, davalının eylemi ile davacının zararı arasında illiyet bağı bulunması yeterlidir. Davalının hiçbir kusuru olmasa dahi, elatmanın önlenmesine, eski hale getirme ve tazminata hükmedilebilir. Kural olarak davacının zararının doğmaması için bir önlem almaması da elatmanın önlenmesi davasını etkilemez.
Mahkemece yapılacak araştırmalarda somut olayın özelliği, komşu taşınmazların yerleri, nitelikleri, konumları, kullanma amaçları göz önünde tutularak, normal bir insanın hoşgörü ve tahammül sınırlarını aşan bir elatmanın bulunup bulunmadığı tespit edilmelidir. Davacının sübjektif ve aşırı duyarlılığı ile değil, objektif her normal insanın duyarlılığına göre elatmaya katlanıp katlanamayacağı araştırılmalı; sonuçta katlanılabilir, hoşgörü sınırlarını aşan bir zarar veya elatmanın varlığı tespit edildiği takdirde mülkiyet hakkının taşkın olarak kullanıldığı sonucuna varılmalıdır.
Taşkın kullanma belirlendiği takdirde takdirde elatmanın tamamen ortadan kaldırması veya tahammül sınırları içerisine çekilebilmesi için ne gibi önlemlerin alınması gerektiği bilirkişiler aracılığı ile tespit edilerek, tarafların yarar ve çıkar dengelerini gözetilerek bunların en uygununa karar verilmelidir. Yapının imara aykırı olması yanında bir zararın doğması da şarttır. Salt imara aykırılık, idari mercileri ve idare mahkemelerini ilgilendiren bir husustur.
Somut olaya gelince; mahkemece, yeniden keşif yapılmak suretiyle, 25.01.2011 tarihinde … ve Büyükşehir Belediyesi arasında imzalanan protokolün incelenmesi ve mümkünse zemine uygulanması, Karayolları Genel Müdürlüğünce 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu ve “Karayolları Kenarında Yapılcak ve Açılacak Tesisler Hakkında Yönetmelik” hükümlerinin gözetilmesi, bu araştırmalar neticesinde belirtilen yönetmelik hükümlerine göre uygun yapı yapılıp yapılmadığının belirlenmesi ile bunun sonucunda yönetmelik hükümlerine aykırı ve kamunun zarara uğrayıp uğramadığının, zarar varsa nasıl giderileceğinin somut olarak tespit edildikten sonra bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirmeyle yazılı şekilde hükmün kurulması doğru görülmemiş, hükmün bu nedenle bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenler ile davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile; hükmün BOZULMASINA, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 27.05.2019 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
14. Hukuk Dairesi 2016/10773 E. , 2019/3735 K.
“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacılar vekili tarafından, davalı aleyhine 15.10.2015 gününde verilen dilekçe ile komşuluk hukukundan kaynaklı tazminat talebi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın kabulüne dair verilen 24.03.2016 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
K A R A R
Dava, komşuluk hukukundan kaynaklanan maddi tazminat isteğine ilişkindir.
Davacılar vekili, müvekkillerinin 209 ada 24 parsel sayılı taşınmazdaki 3 numaralı bağımsız bölümün maliki olduklarını, davalı yüklenicinin aynı yer 16 parsel sayılı taşınmazda inşaat yaptığını, hafriyat çalışmaları için inşaatın yanındaki kaldırım ve bordürlerin davalı tarafından söküldüğünü, 16.08.2015 tarihinde aşırı yağıştan kaynaklı olarak inşaatın bodrum katının sular altında kaldığını, davalının tedbirsizliğinden yağmur sularının inşaatın bodrum katından müvvekillerinin konutlarına aktığını belirterek 7.406,00 TL maddi tazminatın 16.08.2015 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile müvekkillerine ödenmesini talep etmiştir.
Davalı vekili, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davanın kabulü ile “toplam 7.406,00-TL’nin 16/08/2015 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacılara verilmesine” karar verilmiştir
Hükmü, davalı vekili temyiz etmiştir.
TMK m. 683 deki “Bir şeye malik olan kimse, hukuk düzeninin sınırları içinde, o şey üzerinde dilediği gibi kullanma, yararlanma ve tasarrufta bulunma yetkisine sahiptir. Malik, malını haksız olarak elinde bulunduran kimseye karşı istihkak davası açabileceği gibi, her türlü haksız elatmanın önlenmesini de dava edebilir” hükmü ile mülkiyet hakkının kanunla toplum yararına kısıtlanabileceği temel ilke olarak kabul edilmiştir. Aynı maddenin ikinci fıkrasında, mülkiyet hakkının nasıl korunacağı hükme bağlanmış, 730 ve 737. maddeleriyle de taşınmazmalikinin başkalarına zarar vermesinin önlenmesi hedeflenmiştir.
Yapma, kaçınma, katlanma olarak özetlenebilecek bu sınırlamaların önemli bir bölümü TMK’nin “komşu hakkı” başlığı altında, 737 ile 750. maddeleri arasında düzenlenmiş, 751 ile 761. maddelerinde de yine malikin yapması ve katlanması gereken hususlar belirtilmiştir.
Komşuluk hukukundan kaynaklanan tazminat davalarında öncelikle davacının uğramış olduğu zararın miktarının bilirkişi aracılığı ile tespit edilmesi, tazminatın bu zarara göre tayin ve takdir edilmesi gerekir. Hemen belirtmek gerekir ki, tazminat miktarı hiçbir zaman zararı aşamaz. Ancak, davacının zararın artmasında kusuru varsa, tazminat miktarı 6098 sayılı Borçlar Kanununun 52. maddesine göre indirilmeli veya tamamen ortadan kaldırılmalıdır. TMK’nin 737 ve 730. maddelerinden doğan sorumluluk kusura bağlı bir sorumluluk olmadığından, davalının kusursuz olması tazminat miktarının düşürülmesinde etkili olamaz.
Somut olaya gelince; mahkemece, 05.02.2016 tarihinde uzman bilirkişiler eşliğinde mahallinde yapılan keşif sonucu alınan bilirkişi raporu ile Giresun 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2015/69 değişik iş sayılı dosyasından davacının toplam zararının 7.406,00 TL olduğu saptanmışsa da inşaat mühendisi ile mimar bilirkişilerden alınan raporda, zarardan davacıların %25 oranında, davalının ise %75 oranda kusurlu olduklarının tespit edildiği anlaşıldığından bilirkişilerden tarafların kusur oranlarına göre davalının sorumlu olacağı tazminat miktarının hesaplanması için ek rapor alınması gerekmektedir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle mahkemece, eksik inceleme ve araştırma ile yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş, kararın bu sebeple bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin yatırılan harcın istek halinde yatırana iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 29.04.2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
14. Hukuk Dairesi 2016/8662 E. , 2019/2324 K.
“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk MahkemesiDavacı vekili tarafından, davalı aleyhine 30.10.2015 gününde verilen dilekçe ile tazminat talebi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın kabulüne dair verilen 31.03.2016 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davalı … tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
K A R A R
Dava, komşuluk hukukuna aykırılık nedeniyle tazminat istemine ilişkindir.
Davacı vekili, müvekkilinin maliki olduğu 624 parsel sayılı taşınmaza kavun ve bağ mahsulü ektiğini, bu taşınmazın kuzey tarafında bulunan 623 parsel sayılı taşınmazın kiracısı olan davalının, ekili mısır ürününe mayıs ayında uygun olmayan yöntemlerle yapmış olduğu ilaçlama nedeniyle, kavun ve bağ mahsulünün zarara uğradığını, … Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2015/66 D. İş numaralı dosyasında tespit edilen 4.423,50TL zararının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı zararın kendisinden kaynaklanmadığını, kaynaklanmış olsa da zararın bu kadar olmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davanın kabulü ile 4.423,50TL’nin davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiştir.
Hükmü, davalı temyiz etmiştir.
Komşuluk hukukundan kaynaklanan tazminat davalarında öncelikle davacının uğramış olduğu zararın miktarının bilirkişi aracılığı ile tespit edilmesi, tazminatın bu zarara göre tayin ve takdir edilmesi gerekir. Hemen belirtmek gerekir ki, tazminat miktarı hiçbir zaman zararı aşamaz. Ancak, davacının zararın artmasında kusuru varsa, tazminat miktarı 6098 sayılı Borçlar Kanununun 52. maddesine göre indirilmeli veya tamamen ortadan kaldırılmalıdır. TMK’nin 737 ve 730. maddelerinden doğan sorumluluk kusura bağlı bir sorumluluk olmadığından, davalının kusursuz olması tazminat miktarının düşürülmesinde etkili olamaz.
Somut olaya gelince; … Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2015/66 D. İş numaralı dosyasında alınan bilirkişi raporu ile 624 parsel sayılı taşınmazda bulunan mahsulde meydana gelen 4.423,50TL zararın 623 parsel sayılı taşınmazdaki mısır ürününe atılan ot ilacından kaynaklandığı kanaatine varıldığı, davalının bu tespit raporuna itiraz ettiği anlaşılmıştır. Mahkemece mahallinde keşif yapılmadan, davalı tarafından itiraz edilmesine rağmen, tespit raporu esas alınarak hüküm kurulmuştur.
Bu durumda mahkemece; tarafların tüm delilleri toplanarak mahallinde keşif yapılmalı, tespit dosyasında saptanan verilere göre, davalı olan 623 parsel sayılı taşınmazda ilaçlama yapılması halinde, davacı olan 624 parsel sayılı taşınmazda bulunan mahsule zarar verip vermeyeceği, zarar verecek ise zararın ne kadar olduğu saptanmalı ve sonucuna göre karar verilmelidir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, davalının temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin yatırılan harcın istek halinde yatırana iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 13.03.2019 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
14. Hukuk Dairesi 2018/2969 E. , 2019/1370 K.
“İçtihat Metni”
14. Hukuk Dairesi
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk MahkemesiDavacılar tarafından, davalı aleyhine 19.09.2013 gününde verilen dilekçe ile maddi tazminat (komşuluk hukukundan kaynaklanan) talebi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın kısmen kabulüne dair verilen 11.12.2014 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
K A R A R
Dava, komşuluk hukukundan kaynaklanan tazminat istemine ilişkindir.
Davacılar vekili, davacıların mülkiyetinde bulunan … İli, Merkez İlçesi, 2865 ada 7 parsel sayılı taşınmazda bulunan bahçe duvarı ve ambarın, davalı taşınmazındaki hafriyat ve inşaat çalışması nedeniyle zarar görüp kısmen yıkıldığını iddia ederek maddi tazminat talep etmiştir.
Davalı vekili, dava konusu eski taş duvarın davalı taşınmaz sınırları içinde bulunmasına rağmen davalı tarafından iyiniyetle onarıldığını, davacı yanın iddialarının gerçek dışı olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Hükmü, davalı vekili temyiz etmiştir.
TMK m. 683’teki “Bir şeye malik olan kimse, hukuk düzeninin sınırları içinde, o şey üzerinde dilediği gibi kullanma, yararlanma ve tasarrufta bulunma yetkisine sahiptir. Malik, malını haksız olarak elinde bulunduran kimseye karşı istihkak davası açabileceği gibi, her türlü haksız elatmanın önlenmesini de dava edebilir” hükmü ile mülkiyet hakkının kanunla toplum yararına kısıtlanabileceği temel ilke olarak kabul edilmiştir. Aynı maddenin ikinci fıkrasında, mülkiyet hakkının nasıl korunacağı hükme bağlanmış, 730 ve 737. maddeleriyle de taşınmazmalikinin başkalarına zarar vermesinin önlenmesi hedeflenmiştir.
Yapma, kaçınma, katlanma olarak özetlenebilecek bu sınırlamaların önemli bir bölümü TMK’nun “komşu hakkı” başlığı altında, 737 ile 750. maddelerinde düzenlenmiş, 751 ile 761. maddelerinde de yine malikin yapması ve katlanması gereken hususlar belirtilmiştir.
Komşuluk hukukundan kaynaklanan tazminat davalarında öncelikle davacının uğramış olduğu zararın miktarının bilirkişi aracılığı ile tespit edilmesi, tazminatın bu zarara göre tayin ve takdir edilmesi gerekir. Hemen belirtmek gerekir ki, tazminat miktarı hiçbir zaman zararı aşamaz. Ancak, davacının zararın artmasında kusuru varsa, tazminat miktarı 6098 sayılı Borçlar Kanununun 52. maddesine göre indirilmeli veya tamamen ortadan kaldırılmalıdır. TMK’nın 737 ve 730. maddelerinden doğan sorumluluk kusura bağlı bir sorumluluk olmadığından, davalının kusursuz olması tazminat miktarının düşürülmesinde etkili olamaz.
Somut olayda; davacıların zararına neden olan eylemin davalı tarafından gerçekleştirildiği hususu ispatlanamamıştır. Şöyle ki, 10.06.2014 tarihli keşif sonucu alınan 15.07.2014 tarihli inşaat bilirkişisi raporunda bahçe duvarının onarımının yapılmış olduğu, tek katlı kerpiç duvar şeklinde inşa edilmiş yapının çatısının saçtan olup kısmen yıkık olduğu, yıkım nedeninin anlaşılamadığı belirtilmiştir. Davacılardan …’in Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğüne verdiği 21.08.2013 tarihli ve 7696 sayılı dilekçesi ile ilgili olarak müdürlüğün 2 inşaat mühendisi ile yaptığı araştırma neticesi düzenlenen 02.09.2013 tarihli tutanakta bahçe duvarının yıkık olduğuna ilişkin tespit yapıldığı, tek katlı yapıya ilişkin bir tespitin bulunmadığı görülmüştür. Davacıların zararı ile davalının eylemi arasında illiyet bağının varlığı ispatlanamadığından davanın reddi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş, bu sebeple kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle; davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin harcın istek halinde yatırana iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 18.02.2019 gününde oybirliği ile karar verildi.
14. Hukuk Dairesi 2016/4232 E. , 2019/182 K.
“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacı vekili tarafından, davalı aleyhine 12.09.2014 gününde verilen dilekçe ile komşuluk hukukuna dayalı elatmanın önlenmesi ve tazminat talebi üzerine yapılan duruşma sonunda; elatmanın önlenmesi istemi yönünden karar verilmesi yer olmadığına, tazminat isteminin kısmen kabulüne dair verilen 28.12.2015 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı … ve davalı vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
_ K A R A R _
Dava, komşuluk hukukundan kaynaklanan elatmanın önlenmesi ve tazminat istemine ilişkindir.
Davacı vekili, müvekkiline ait 10840 parsel sayılı taşınmazdaki binanın … katına, bitişik nizam komşusu olan 10839 parseldeki 6 ve 8 No’lu bağımsız bölüm maliki davalıya ait rögardan çıkan pis suların zarar verdiğini, bu hususun … 2. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2014/39 D. İş sayılı dosyasında alınan 23.06.2014 tarihli bilirkişi raporu ile tespit edildiğini ileri sürerek, davalıya ait rögarın kapatılarak pis su tesisatının ana rögara bağlanmasını ve pis su borularının fen ve tekniğine uygun hale getirilerek yenilenmesini, ayrıca müvekkilince yapılan 15.000,00TL tamir masrafının davalıdan tahsilini talep etmiştir.
Davalı vekili, müvekkilinin 10839 parsel sayılı taşınmaz üzerinde 1987 yılında yapılan binanın müteahhiti olduğunu ve dava konusu rögarın davacının muvafakatı ile yapıldığını, müteahhitin sorumluluğunun zamanaşımına uğradığını, davaya bakmaya tüketici mahkemesinin görevli olduğunu, müvekkili dışındaki diğer kat maliklerine de husumetin yöneltilmesi gerektiğini, davacıya ait binadaki hasarın doğal su baskınlarından veya İSKİ’ye ait atık su borularının tıkanmasından kaynaklandığını, davaya konu rögarın kapatılarak pis su borularının da yenilendiğini dolayısıyla davanın konusuz kaldığını, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, keşif sonrası düzenlenen 07.12.2015 tarihli teknik bilirkişi raporuna göre pis su kanal bağlantılarından gelen su borularının rehabilite edilerek binanın ön yol tarafında bulunan İSKİ bağlantılı rögara verildiği ve tesisatların düzenlendiği, dava konusu … kat daireye zarar verme olasılığı kalmadığı ve hasarın dava tarihi itibariyle 2.500,00TL hesaplandığı gerekçesi ile davalıya ait rögarın kapatılarak pis su tesisatının ana rögara bağlanması talebi hakkında karar verilmesine yer olmadığına; maddi tazminat talebinin kısmen kabulü ile 2.500,00TL tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
Hükmü, davacı ve davalı vekili temyiz etmiştir.
TMK m. 683 deki “Bir şeye malik olan kimse, hukuk düzeninin sınırları içinde, o şey üzerinde dilediği gibi kullanma, yararlanma ve tasarrufta bulunma yetkisine sahiptir. Malik, malını haksız olarak elinde bulunduran kimseye karşı istihkak davası açabileceği gibi, her türlü haksız elatmanın önlenmesini de dava edebilir” hükmü ile mülkiyet hakkının kanunla toplum yararına kısıtlanabileceği temel ilke olarak kabul edilmiştir. Aynı maddenin ikinci fıkrasında, mülkiyet hakkının nasıl korunacağı hükme bağlanmış, 730 ve 737. maddeleriyle de taşınmaz malikinin başkalarına zarar vermesinin önlenmesi hedeflenmiştir.
Yapma, kaçınma, katlanma olarak özetlenebilecek bu sınırlamaların önemli bir bölümü TMK’nun “komşu hakkı” başlığı altında, 737 ile 750. maddelerinde düzenlenmiş, 751 ile 761. maddelerinde de yine malikin yapması ve katlanması gereken hususlar belirtilmiştir.
Öte yandan, 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunun 35. maddesi uyarınca kat mülkiyetine tabi taşınmazlar hakkında açılan bu tür davalarda, tüm kat maliklerinin davalı olarak davada yer alması zorunludur. Taraf teşkili kamu düzenine ilişkin olup yargılamanın her aşamasında re’sen gözetilmesi gerekir.
Yukarıda açıklanan ilkeler ışığında somut olaya gelince; dava, 10839 parsel sayılı taşınmaz üzerindeki binanın 6 ve 8 No’lu bağımsız bölümlerinin maliki olan davalıya karşı açılmış ise de anılan taşınmazın tapu kaydına göre davalı dışında başkaca bağımsız bölüm maliklerinin de bulunduğu, ancak bu bağımsız bölüm maliklerinin davada davalı olarak yer almadıkları anlaşılmıştır.
Bu durumda mahkemece, öncelikle dava konusu 10839 parsel sayılı taşınmazın tüm kat maliklerinin davaya davalı olarak katılımının sağlanması, daha sonra işin esasına girilerek inceleme, araştırma yapılması, varılacak sonuca göre işin esası hakkında bir karar verilmesi gerekirken, taraf teşkili sağlanmaksızın, yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş; bu nedenle kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle tarafların temyiz itirazlarının kabulüyle temyiz olunan hükmün BOZULMASINA, bozma nedenine göre sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, peşin yatırılan harcın istek halinde yatırana iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 09.01.2019 gününde oybirliği ile karar verildi.