Yağma Gasp Suçunda TCK 150/2 Uygulaması
150/2. maddenin uygulanamayacağı sonucuna varılmıştır. ‘ şeklindeki gerekçeyle açıklanmıştır.
Uyuşmazlığın çözümü için 5237 …nun 150/2. maddesindeki koşulların irdelenerek; ceza kanununun amacı, kanunilik prensibi, hakkaniyet ve kanun önünde eşitlik gibi hukukun evrensel ilkeleri ile ilişkilendirilmesi, buna göre de koşulların gerçekleşip gerçekleşmediğinin yasal düzenleme, yargı kararları ve öğretideki görüşlerden yararlanılarak ortaya konması gerekmektedir.
Bu sorunun çözümü için 5237 sayılı …nın 150/2 maddesinin, benzer hükümlere yer veren 765 sayılı …nın 522/1 maddesi ile kıyaslanarak aradaki fark bulunup bulunmadığının tespitinden sonra değer azlığı hükümlerinin ceza kanununun amacı ve kanunilik ilkesi ile irtibatlandırılarak, öğretide benimsenen ana ilkeler ve benzer olaylardaki yerleşik yargısal kararlar doğrultusunda somut olaya bakılması gerekmektedir.
765 sayılı …nın 522/1 maddesinde ‘Onuncu babda beyan olunan cürümlerin işlenmesin de cürmün mevzuu olan şeyin veya ika edilen zararın kıymeti pek fahiş ise mahkeme cürme mahsus olan cezayı yarısına kadar artırır ve eğer hafif ise yarısına ve eğer pek hafif ise üçte birine kadar indirileceği’ hükmüne yer verilmiştir.
5237 sayılı …nın 150/2. maddesinde ise ‘yağma suçunun konusunu oluşturan malın değerinin azlığı nedeniyle, verilecek ceza üçte birden yarıya kadar indirilebilir’ hükmüne yer verilmiştir.
5237 sayılı Kanun’un yürürlüğe girmesinden sonra; Yargıtay Yüksek 6. Ceza Dairesi aşağıda açıklandığı üzere; uzun sayılabilecek bir süre; TCK’nın 150/2 maddesinin uygulanmasını çoğun içerisinden azın alınmasına indirgeyerek neredeyse imkansız hale getirmiş, zaman içerisinde küçük değişikliklere rağmen özde önceki kararlarındaki anlam bütünlüğünü bozacak değişikliğe gitmeden anılan maddenin konuluş amacına aykırı ifadelerle uygulanma alanını son derece sınırlandırmıştır.
Yargıtay Yüksek 6. Ceza Dairesinin 2007/4999 K sayılı ilamında;
5237 sayılı TCY.nın 150/2. maddesindeki ‘malın değerinin azlığı’ kavramının; 765 sayılı TCK’nun 522. maddesinde ‘hafif’ ve ‘pek hafif’ ölçütleri ile her iki maddenin de cezadan indirim sağlaması dışında benzerliği bulunmadığı, ‘değerin azlığının’ 5237 sayılı Yasaya özgü ayrı ve yeni bir kavram olduğu, bunun daha çoğunu alabilme olanağı varken yalnızca gereksinmesi kadar (örneğin; birkaç meyve veya ekmek, yiyecek, bir-iki defter, kalem veya sigara, bira ve benzeri), değer olarak da az olan şeyi alma durumunda, olayın özelliği ve sanığın kişiliği değerlendirilerek, yasal ve yeterli gerekçelerinin de açıklanarak uygulanabileceğinin anlaşılması karşısında; suça konu eşyanın değeri az olmadığı halde, anılan madde ile hükmolunan cezadan indirim yapılması, karşı temyiz olmadığından bozma nedeni yapılmamıştır. Yargıtay Yüksek 6. Ceza Dairesinin 2019/167 K – 2019/2 K sayılı ilamları ve benzer olaylardaki pek çok içtihadında da aynı gerekçeyle …nın 150/2 maddesinin uygulanma koşullarını oldukça sınırlamıştır.
5237 sayılı …nun 150/2 maddesinin gerekçesinde; ‘Yağma suçunun konusunu oluşturan malın değerinin azlığı nedeniyle, verilecek cezadan indirim yapılması’ gerektiği kabul edilmiştir.
765 sayılı …nun 522/1 maddesindeki indirim hükümlerinin uygulanabilmesi için değerin hafif yada pek hafif olması gerektiğinden söz edilirken 5237 sayılı …nun 150/2 maddesinde sadece değer azlığına yer verilmiştir. Her iki maddenin düzenleniş biçimi aynıdır. Yargıtay Yüksek 6. Ceza Dairesinin yukarıda açıklanan ölçütlerinden hiç birisine 5237 sayılı …nun 150 maddesi metninde yer verilmediği gibi madde gerekçesinde de yer verilmemiştir. Özet olarak madde metninde ve gerekçesinde yer almayan ölçütler içtihat yoluyla kanuna dahil edilmiştir ki bu sorunun ‘Kanunsuz Suç ve Ceza Olmaz’ kuralının sınırları içerisinde kalmak kaydıyla Ceza Hukukunun izin verdiği ölçüde yorum kuralları ile bağdaştırmak suretiyle çözümü gerekmektedir.
Suç tarihinde yürürlükte bulunan 765 sayılı …nun 1. maddesi ile sonradan yürürlüğe giren 5237 sayılı …nun 2. maddesinde: Özet olarak ‘Kanunun açıkça suç saymadığı bir fiil için kimseye ceza verilemez. Kanunda yazılı cezalardan başka bir ceza ile de kimse cezalandırılamaz’ denilerek kanunilik ilkesi özelikle vurgulanmak istenmiştir.
‘Kanunsuz suç ve ceza olmaz’ kuralı Türk Ceza Hukukunda, Devlet ve Yargıç karşısında bireylerin ‘Kamu Hakları’nın güvencesidir.
Öğretide değerini koruyan bu kural, Anayasamızın (Mad.38) ilkeleri arasına girmiş ve 5237 sayılı …nun 2. maddesinde de açık bir şekilde ifade edilmiştir. Bu hükmün 2. maddede yer alması bile, kurala verilen önemi gösterir.
Kanun’un 2 maddesindeki ‘açıkça’ kelimesi Türk Ceza Hukukunda ‘kıyaslama’nın yasaklandığını gösterir.
Kanunsuz ceza olamayacağından, suçun cezasının belirlenmiş olması suçluların cezalandırılmasında şarttır.
Bir fiili suç saymak ve cezalandırmak yetkisinin yalnız kanuna tanınması bireylere özgürlüklerinin sınırı hakkında bilgi verir. Bireyin, nelerin ne kadar yasak olduğunu bilmeye hakkı vardır. Bu hakkını kullanan birey yasak olanı yapmaktan çekinmek, yasak olmayanı yaparken de korkusuz hareket etmek imkanını kazanır. Kanun Kuralına gerçek anlamını kanun koyucunun iradesi verir. Kanunun iradesi kanun koyucunun subjektif iradesi değildir. Yazılı formül içinde ifade edilmiş objektif irade, kanunun iradesini oluşturur. Kanunun iradesini gösteren formül zorunlu olarak genel ve soyut olacağından, kuralın önce içeriğini ve anlamını belirtmeden, iradenin somut olaylara uygulanmasına imkân yoktur. Pozitif hukuk, yorum faaliyetlerinin sınırını oluşturur.
Kanunilik ilkesine tamamlayan diğer esasları ana başlıklar altında şu şekilde sıralamak mümkündür.
1-) Failin durumunu ağırlaştıran ceza kanunları geçmişe yürürlü olamaz.
2-) Maddi ceza hukukunun suç ve cezaları belirleyen hükümleri bakımından kıyas yoluyla genişletme ve kural yaratma esasları uygulanamaz.
3-) Ceza hukukunda hakimin hukuku yaratmak rolü sınırlıdır ve bu yetkisi kanunun boşluklarını doldurmayı gerektirmez; bu rol, kanunun anlamına sadık bir şekilde uygulanmasını zorunlu kılar.
Uyuşmazlığa konu …nun 150/2. maddesinde değer azlığından açıkça bahsedilirken ‘daha çoğunu alma olanağı varken yalnızca gereksinimi kadar ve değer olarak da gerçekten az olan şeylerin alınabileceğine dair herhangi bir ibareye yer verilmemiş olmasına karşın, anılan maddedeki indirim hükümlerinin uygulanabilmesi için daha çoğunu alma olanağı varken yalnızca gereksinimi kadar ve değer olarak da gerçekten az olan şeylerin alınmasını ön şart olarak kabul etmek, Türk Ceza Hukukunun çok sınırlı bir şekilde kabul ettiği hâkimin hukuk yaratmak rolünü’ sınırsız bir yetkiye dönüştürerek kanundaki boşlukları doldurmasını kabul etmek anlamına gelir ki, bunun kanun koyucunun iradesine aykırı olacağı gibi hukuk devleti ilkesi ile de bağdaşmayacağı açıktır. Zira Kanun koyucu, genel gerekçede iradesini açıkça ortaya koymuştur. Özellikle sanık aleyhine getirilen hükümlerin hiç bir tereddüde yer vermeyecek şekilde kanunda açıkça belirtilmesi gerekir. Bu kural Türk Ceza Kanunu’nun 2. maddesi ile hüküm altına alınan ve Anayasa hükümleri arasında da yer bulan suçların kanuniliği prensibinin doğal bir sonucudur.
Prof. Dr. İzzet ÖZGENÇ ‘Gazi şerhi’ adlı kitabının 863. sahifesinde; Yargıtay Yüksek 6. Ceza Dairesinin bu içtihadındaki görüşe aynen iştirak ettiğini açıklamakla birlikte ayrıca içtihadın, yeni …na ilişkin olarak TBMM bünyesinde yürütülen hazırlık çalışmalarının başından beri birlikte iştirak ettiği sayın Keskin Kaylan’ın katkılarıyla kurulduğunu belirtmiştir.
Ancak yasa çalışmaları sırasında hedeflenen bu gerekçeyi haklı gösterecek ifade (çoğun içerisinden azın alınması) madde metnine ve gerekçesine yansıtılmamıştır. Madde metnine yansıtılamayan herhangi bir düşünceden dolayı bireylerin sorumlu tutulmasının hakkaniyet, adalet, kanun önünde eşitlik ve kanunilik ilkeleriyle bağdaşmayacağı da açıktır. Zira bir taraftan kanunu bilmemeyi mazeret olarak kabul etmeyen kanun koyucunun, diğer taraftan madde metnine yansıtılmayan düşünceden bireyleri sorumlu tutması beklenemez. Ancak madde metnine yansıtılmamasına rağmen, 5237 sayılı kanunun yürürlüğe girmesiyle birlikte Yargıtay 6. Ceza Dairesi tarafından, TCK’nın 150/2. maddesinin uygulanabilmesi için ‘çoğun içerisinden azın alınması’ şeklinde özetlenebilecek gerekçe içtihatların dayanağını teşkil etmiş, zaman içerisinde gerek özel daireler gerekse ceza genel kurulu tarafından bu düşünce benimsenmemiş olmasına karşın, somut olayımızda olduğu gibi zaman zaman yerel mahkemeler ve Yargıtay 6. Ceza Dairesi tarafından aynı gerekçeye dayanılarak TCK’nın 150/2. maddesi neredeyse uygulanamaz hale getirilmiştir.
765 sayılı Kanun’un yürürlükte olduğu dönemde; yağma suçları açısından değer azlığı dikkate alınmadığı için değeri çok az olan eşya yada paranın yağmalanması durumunda çok fazla ceza verilmesi toplumda rahatsızlıklara yol açmış ve bunun sonucunda 5237 sayılı Kanun hazırlanırken pek çok suçun cezası artırılırken, toplumdaki rahatsızlıkları dikkate alan kanun koyucu …nun 150/2. maddesini ceza kanununa dahil etmiştir. Ancak Yargıtay Yüksek 6. Ceza Dairesinin yukarıda belirtilen içtihadındaki görüşlerin kabul edilmesi hâlinde …nun 150/2. maddesindeki indirim hükümlerinin uygulanması hemen hemen imkansız hale gelecektir. Yargıtay Yüksek 6. Ceza Dairesi 5237 sayılı …nun 150/2. maddesine paralel düzenlemeyi içeren 765 sayılı …nun 522/1. maddesi için her yıl enflasyon oranındaki artışlara göre pek hafif, hafif, normal ve pek fahiş değere ilişkin miktarlar belirleyerek uygulamada birliğin sağlanmasına ve bunun doğal sonucu olarak hakkaniyet ve kanun önünde eşitlik ilkelerinin gerçekleşmesine çok önemli bir katkıda bulunmuştur.
5237 sayılı …nun 150/2. maddesinin uygulanmasında ise önceki görüşünden ayrılarak, anılan maddenin uygulanmasını neredeyse imkansız hale getirmiştir. Yargıtay Yüksek 6. Ceza Dairesinin içtihadında belirtilen gerekçelerin …nun 150/2. maddesindeki indirim hükümlerinin uygulanıp uygulanmamasından daha ziyade temel cezanın belirlenmesi ve değer azlığı nedeniyle indirim oranının seçilmesinde dikkate alınması hakkaniyet ve kanunilik ilkelerine daha uygun olacaktır.