Mobil Bankacılıkla Yapılan Yüz Yüze Dolandırıcılıkta Suçun Niteliği: Hırsızlık Mı, Nitelikli Dolandırıcılık Mı?
Son dönemlerde ceza yargılamalarında sıkça karşılaşılan ve gittikçe çeşitlenen bir suç tipi, mobil bankacılık uygulamaları kullanılarak gerçekleştirilen maddi menfaat temini eylemleridir. Tarafıma ulaşan bir müvekkil adayıyla yaptığımız ilk görüşmede ortaya çıkan olgu, ilk bakışta basit gibi görünse de detaylarına inildiğinde birçok ceza hukuku kurumunun sınırında kalan, tartışmalı yönler taşıyan karmaşık bir olay örgüsünü barındırmaktadır.
Olayın özeti şu şekildedir: Fail, daha önce bankacılık sektöründe çalışmış olması nedeniyle, finansal bilgi ve deneyimiyle çevresinde güven uyandıran bir kişidir. Bu kişi, tanıdığı bazı bireylere “sana uygun faiz oranlarıyla kredi çıkaracağım” vaadiyle yaklaşarak onları ikna etmiş, ardından bu kişilerin telefonlarını geçici süreyle alarak mobil bankacılık uygulamalarını kurmuş ve hesaplarını aktif hale getirmiştir. Uygulama, kendi cihazına kurulmuş, banka doğrulama işlemleri kendi telefon numarası üzerinden gerçekleştirilmiş, dolayısıyla tüm mobil bankacılık verileri artık onun eline geçmiştir.
Bu aşamadan sonra, müştekilere ait hesaplardan kredi kartı limitleri, ek hesaplar veya direkt kredi kullanımı yoluyla paralar çekilmiş; bu paralar ise komisyon adı altında müvekkilin kendi banka hesabına aktarılmıştır. Mağdurlar, çoğunlukla olayın farkına geç varmış, banka bildirimlerini görememiş veya sürecin bir parçası olduğunu sanarak sessiz kalmışlardır. Bir süre sonra zararlarının farkına vardıklarında ise kolluğa başvurarak şikayetçi olmuşlardır.
Bu eylem zincirinin ceza hukuku bağlamında nasıl nitelendirileceği, TCK m.141 vd. kapsamındaki hırsızlık suçu mu, yoksa m.157-158 kapsamındaki dolandırıcılık suçu mu olduğu yönünde ciddi tartışmalara yol açmaktadır. Ayrıca, eylemin bilişim sistemleri aracılığıyla gerçekleştirilmiş olması sebebiyle TCK 158/1-f maddesinin uygulanabilirliği, yüz yüze temasın bu nitelikli hali bertaraf edip etmediği ve failin eyleminin uzlaştırma kapsamına girip girmediği sorularını gündeme getirmektedir.
Aşağıda, bu karmaşık olgunun ceza hukuku ilkeleri, Yargıtay içtihatları ve doktrinsel görüşler ışığında etraflıca incelenmesi yapılacaktır.
Yazı İçeriği
1. SUÇUN HUKUKİ NİTELENDİRİLMESİ: HIRSIZLIK MI, DOLANDIRICILIK MI?
Ceza hukuku bakımından suç tipinin belirlenmesinde temel ölçüt, failin kastı ve eylem zincirinde hangi araçlarla hukuka aykırı menfaat sağladığıdır. Bu olayda müvekkil adayı, mağdurların rızasıyla cihazlarını almış, fakat bu rıza amaca yönelik ve sınırlı bir rızadır. Mağdurlar, mobil bankacılık verilerinin failin eline geçmesi veya hesaplarından para transfer edilmesi amacıyla telefonlarını teslim etmemiştir.
Hırsızlık suçu, TCK m.141’e göre, zilyedin rızası dışında başkasına ait taşınır malın alınmasıyla oluşur. Ancak, Yargıtay içtihatlarında uzun süredir kabul edilen görüşe göre, banka hesaplarında bulunan paraların hırsızlık konusu olamayacağı, çünkü bu tür maddi menfaatlerin fiziksel zilyetliğe konu edilemeyeceği yönündedir. Dijital ortamda bankacılık işlemleriyle gerçekleşen para transferleri, doğrudan malvarlığına yönelik hileli müdahale niteliğindedir ve bu nedenle dolandırıcılık suçu kapsamında değerlendirilmelidir.
Olayda fail, mağdurlara “kredi çıkarma” vaadiyle yaklaşarak güven kazandığından ve bu vaadi gerçekleştireceği bahanesiyle mobil bankacılık sistemine eriştiğinden, tipik anlamda “hileli davranışla aldatma” unsurunu gerçekleştirmiştir. Bu anlamda, eylemin TCK m.157 kapsamında basit dolandırıcılık suçu olduğu ilk anda düşünülebilir. Ancak olayın yapısı, maddi unsurları ve bilişim sisteminin işlevi değerlendirildiğinde, bu suçun nitelikli halinin oluştuğu kanaatine varmak daha isabetli olacaktır.
2. BİLİŞİM SİSTEMİ ARACILIĞIYLA İŞLENEN NİTELİKLİ DOLANDIRICILIK (TCK 158/1-f)
TCK m.158/1-f bendine göre suçun bilişim sistemlerinin kullanılması suretiyle işlenmesi, dolandırıcılığı nitelikli hale getirir. Burada önemli bir husus, eylemin esas olarak bilişim sistemine dayanıp dayanmadığıdır.
Her ne kadar fail mağdurlarla yüz yüze görüşerek güven kazanmış olsa da, maddi menfaat bilişim sisteminin (mobil bankacılığın) sağladığı kolaylıkla temin edilmiştir. Fail, mağdurların banka hesaplarına doğrudan erişemeyecekken, mobil bankacılığı kurarak veya SIM kart yönlendirmesi yaparak bu engeli aşmıştır. Bu durumda, failin nihai menfaati, bilişim sistemi aracılığıyla gerçekleştirdiği para transferi sonucunda elde ettiği sabittir. Dolayısıyla burada araç suç ilişkisi, yani bilişim sistemi olmazsa suçun işlenemeyeceği net biçimde ortadadır.
Yargıtay’ın bu konuda istikrar kazanmış kararları, eylemin yüz yüze ilişkiyle başlamış olmasının, eğer sonuca götüren araç bilişim sistemi ise, nitelikli hali ortadan kaldırmayacağı yönündedir:
Yargıtay 15. CD, 2017/2646 E., 2019/1123 K.: “Sanığın, müştekinin mobil bankacılık uygulamasını kendi cihazına kurmak suretiyle, dijital ortamda para transferi gerçekleştirmesi, TCK 158/1-f kapsamında değerlendirilmeli; yüz yüze temas, bilişim sisteminin suç aracı olarak kullanılmasını dışlamaz.”
Bu içtihat doğrultusunda, somut olayda suçun bilişim sisteminin kullanılması suretiyle işlendiği ve bu nedenle nitelikli dolandırıcılık kapsamında değerlendirilmesi gerektiği açıkça ortaya çıkmaktadır.
3. YÜZ YÜZE GÖRÜŞME, BİLİŞİM NİTELİĞİNİ ORTADAN KALDIRIR MI?
Ceza hukukunda “vasıta” ile “kast” ayrımı burada hayati önem taşır. Fail, her ne kadar eyleme yüz yüze görüşmeyle başlamışsa da, suçun tamamlanması ve menfaatin temini bilişim sistemleri aracılığıyla gerçekleşmiştir.
Bu durumda, failin kastı başlangıçta bilişim sistemine erişim sağlamak ve oradan hukuka aykırı menfaat elde etmektir. Yüz yüze görüşme yalnızca bu kastın icrasına hazırlık mahiyetindedir. Dolayısıyla nitelikli hal, yalnızca suçun tüm unsurlarının yüz yüze dolandırıcılık yoluyla gerçekleştiği hallerde dışlanmalıdır. Aksi halde, her suçta yüz yüze iletişim olduğu gerekçesiyle bilişim nitelikli haller bertaraf edilmiş olur ki, bu bilişim temelli suçlarla mücadelede hukuk politikasını zayıflatır.
4. UZLAŞTIRMA KAPSAMINA GİRER Mİ?
CMK 253. madde ve devamı hükümleri uyarınca basit dolandırıcılık suçu uzlaştırma kapsamındadır. Ancak TCK 158 kapsamında düzenlenen nitelikli dolandırıcılık suçu için bu imkan söz konusu değildir.
Somut olayda, TCK 158/1-f kapsamında bilişim sistemi kullanılmışsa, uzlaşma prosedürünün uygulanması hukuken mümkün değildir.
SONUÇ VE DEĞERLENDİRME
Olayın yapısı itibarıyla, failin eylemi basit bir güven suiistimalinden ibaret değildir. Gelişen dijital bankacılık sistemlerini kötüye kullanmak suretiyle gerçekleştirilen bu tür eylemler, modern ceza hukukunun bilişim temelli dolandırıcılık anlayışına birebir uymaktadır. Her ne kadar mağdurlar olayın bir aşamasında telefonlarını gönüllü olarak teslim etmiş olsalar da, bu teslim, sınırlı ve amaçla kayıtlı bir rızadır.
Netice itibarıyla;
-
Eylem dolandırıcılık suçunu oluşturur, hırsızlık değildir.
-
Bilişim sistemi vasıtasıyla işlendiği için TCK 158/1-f kapsamındadır.
-
Uzlaştırma hükümleri uygulanamaz.
-
Olası zincirleme suç hali ve kamu davası açılmasında kolaylaştırıcı nedenler bulunur.
Bu tür dosyalarda savunma stratejisi oluştururken, hem maddi olayın kurgusunun hem de bilişim sistemlerinin suçta ne derece etkili olduğunun dikkatle değerlendirilmesi gerekmektedir.