11. Yeni Yargı Paketi Dolandırıcılık Taslak Düzenleme TCK 158

Son yıllarda bilişim sistemleri aracılığıyla işlenen suçlarda hızlı bir artış yaşanıyor. Özellikle banka veya kredi kartlarının başkaları tarafından kullanılması, üçüncü kişilere ait hesapların kiralanması ve bu hesapların dolandırıcılık faaliyetlerinde araç haline getirilmesi, hem ceza hukuku hem de infaz uygulamaları açısından ciddi tartışmalar doğuruyor.
Bugüne kadar mahkemeler, kartını ya da banka hesabını başkalarına veren kişileri çoğunlukla TCK m.158/1-f kapsamında bilişim sistemleri aracılığıyla nitelikli dolandırıcılık suçundan yargılamakta ve oldukça ağır cezalar vermekteydi. Ancak burada önemli bir ayrım gözden kaçıyordu: Kartını kullandıran herkes gerçekten dolandırıcılık kastına sahip miydi, yoksa bazıları sadece kolay para kazanma vaadiyle kandırılmış bir figür müydü?
Yeni taslak düzenleme tam da bu noktada devreye giriyor. “Kendisine veya başkasına haksız bir menfaat sağlamak amacıyla, başkasına ait banka veya kredi kartı gibi ödeme araçlarını ya da hesapların kullanılmasını sağlayan bilgileri başkasına veren kişi” için özel bir suç tipi öngörülüyor. Ceza ise 1 yıldan 3 yıla kadar hapis olarak belirlenmiş durumda.
Bu yazıda, söz konusu taslak düzenlemenin hukuk pratiğine nasıl yansıyacağını, mevcut uygulamalardaki sorunları çözüp çözmeyeceğini ve “çifte cezalandırma” ihtimalini ortadan kaldırıp kaldırmadığını ele alacağım.
Yazı İçeriği
- Mevcut Uygulamadaki Sorunlar
- Taslak Düzenlemenin İçeriği ve Getirdiği Yenilikler
- Uygulamada Sıkça Sorulan Sorular, Savunma Stratejileri ve HAGB Eleştirisi
- Soru 1 — Bu düzenleme yürürlüğe girerse geçmiş dosyalar etkilenir mi?
- Soru 2 — Kartını veren herkes otomatik olarak yeni maddeden mi yargılanacak?
- Soru 3 — Savunma stratejisi nasıl kurulmalı?
- HAGB (Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması) ve “Beraat Benzeri” Algısı — Eleştirel Değerlendirme
- Genel Değerlendirme
Mevcut Uygulamadaki Sorunlar
Bugün için kartını başkasına veren kişilerle ilgili en temel sorun, suça iştirak mi yoksa bağımsız bir eylem mi tartışmasıdır. Birçok dosyada, kartını veren kişi aslında dolandırıcılık fiilini planlamamış, müştekiyi kandırmamış, para transferlerini yönlendirmemiştir. Buna rağmen, sadece kartını kullandırdığı için “dolandırıcılık suçuna yardım eden” veya doğrudan “fail” sıfatıyla cezalandırılmıştır.
Bu durum, hem kast tartışmalarını hem de orantısız cezalandırma sorununu beraberinde getirmiştir. Şöyle ki:
- Dolandırıcılığı fiilen gerçekleştiren kişi ile sadece kartını kullandıran kişi aynı cezaya mahkûm edilmiştir.
- Kartını veren kişi, çoğu zaman dolandırıcılığın boyutunu dahi bilmeden hareket etmiş olsa da ağır hapis cezaları ile karşı karşıya kalmıştır.
- Uygulamada bu kişiler “hesap kiralayan”, “kartını kullandıran” veya “para transfercisi” olarak adlandırılmaktadır.
Örneğin; bir öğrenci, internetten tanıştığı bir kişinin “banka hesabını bana aç, sana aylık 2 bin TL vereyim” teklifini kabul edip kartını verdiğinde, o hesap dolandırıcılıkta kullanıldığında, öğrenci de asıl dolandırıcıyla aynı kategoride değerlendirilmiştir. Bu da ciddi bir adalet sorununa yol açmıştır.
İşte taslak düzenlemenin çıkış noktası da buradadır. Kanun koyucu, bu tip eylemleri bağımsız bir suç haline getirerek hem uygulamada bir ayrıştırma mekanizması kurmayı hem de kartını kullandıran kişilerin durumunu daha net tanımlamayı amaçlamaktadır.
Çifte Cezalandırma Endişesi
Burada en çok sorulan soru şudur: Yeni düzenleme geldiğinde, kişi hem bu yeni suçtan hem de dolandırıcılıktan birlikte mi cezalandırılacak?
Taslak metinde özellikle şu cümle dikkat çekmektedir:
“Fiil daha ağır cezayı gerektiren başka bir suç oluşturmadığı takdirde…”
Bu hüküm, çifte cezalandırmayı engellemek için yazılmıştır. Yani kişi dolandırıcılığa bizzat iştirak etmişse, zaten TCK 158 uygulanacaktır. Ama yalnızca kartını kullandırmışsa, yeni düzenleme devreye girecek ve cezası 1–3 yıl aralığında olacaktır.
Lehe Sonuçlar
Eğer bu düzenleme yürürlüğe girerse, mevcut dosyalarda da lehe kanun uygulaması gündeme gelecektir (TCK m.7/2). Yani bugün TCK 158’den 6–10 yıl arası ceza alan bir kişi, yeni düzenleme ile sadece 1–3 yıl arası bir ceza ile karşılaşabilecektir.
Bu noktada infaz uygulamaları ve uyarlama yargılamaları da önem kazanacaktır. Savunma stratejisi açısından bakıldığında, kartını kullandıran ile gerçek dolandırıcı arasındaki çizginin netleşmesi sanık lehine önemli bir gelişme olacaktır.
Taslak Düzenlemenin İçeriği ve Getirdiği Yenilikler
2.1. Yeni Suç Tipinin Tanımlanması
Taslak düzenleme ile, “kendisine veya başkasına haksız bir menfaat sağlamak amacıyla, başkasına ait banka veya kredi kartı, ödeme aracı ya da hesap bilgilerinin başkasına verilmesi” eylemi müstakil bir suç haline getirilmektedir. Buradaki önemli unsurlar:
- Fail: Kart sahibi veya hesap bilgilerini başkasına veren kişi.
- Fiil: Kartın, hesabın ya da hesabın kullanılmasına yarayan bilgilerin üçüncü bir kişiye aktarılması.
- Amaç: Haksız menfaat sağlamak.
- Yaptırım: 1 yıldan 3 yıla kadar hapis cezası.
Dolayısıyla artık bu eylem, başka bir suçla birleşmese dahi tek başına cezalandırılabilecektir.
2.2. Özel Norm – Genel Norm İlişkisi
Taslak metinde geçen “Fiil daha ağır cezayı gerektiren başka bir suç oluşturmadığı takdirde” cümlesi, aslında özel norm – genel norm ilişkisini düzenlemektedir.
Bu hüküm sayesinde, eylem eğer daha ağır bir suç (örneğin TCK 158/1-f – bilişim yoluyla nitelikli dolandırıcılık) kapsamında değerlendirilebiliyorsa, yeni taslak suç uygulanmayacak, doğrudan ağır olan suç tipi uygulanacaktır.
Bu yaklaşım, aynı fiilden ötürü hem yeni suçtan hem de dolandırıcılıktan birlikte ceza verilmesini önleyecek, dolayısıyla mükerrer cezalandırma engellenecektir.
2.3. Kastın Önemi
Taslak düzenlemede özellikle “haksız menfaat sağlama amacı” şartı dikkat çekmektedir.
Bu ifade, kast tartışmalarını öne çıkarır:
- Eğer fail kartını “arkadaşına yardım” amacıyla vermiş ama dolandırıcılık amacıyla kullanılacağını bilmiyorsa → suç kastı oluşmamış sayılabilir.
- Eğer fail, menfaat sağlamak için kartını bilinçli şekilde vermişse → yeni suç tipi uygulanır.
- Eğer fail, dolandırıcılığa aktif olarak katılmışsa → TCK 158 uygulanır.
Yani yeni düzenleme, kastın yoğunluğunu cezalandırmada ayırıcı kriter haline getirmektedir.
2.4. Yaptırım Bakımından Değerlendirme
Bugüne kadar kartını kullandıran kişiler, TCK 158 kapsamında 6–10 yıl arası hapis cezası ile karşı karşıya kalıyordu. Taslak düzenleme ise:
- 1–3 yıl hapis öngörerek daha orantılı bir ceza aralığı belirliyor.
- Bu sayede hem gerçek dolandırıcılar ile kartını kullandıranlar arasında ayrım yapılıyor hem de adalet duygusu güçleniyor.
Ayrıca infaz hukuku bakımından da fark önemlidir. 6–10 yıl arası ceza ile 1–3 yıl arası ceza arasındaki fark, hükmün açıklanmasının geri bırakılması (HAGB), erteleme veya seçenek yaptırımlar açısından kritik sonuçlar doğuracaktır.
2.5. Uygulamada Olası Yenilikler
Bu düzenleme yürürlüğe girdiğinde:
- Kartını veren, ancak dolandırıcılığı bizzat gerçekleştirmeyen kişilerin dosyaları ayrı kategoride ele alınacak.
- Savunmalar daha netleşecek: “Müvekkil yalnızca kartını vermiştir, dolandırıcılığa katılmamıştır” argümanı artık yeni suç tipine dayanabilecek.
- Ceza politikası bakımından orantısız sonuçların önüne geçilecek.
2.6. Soru İşaretleri
Bununla birlikte taslak bazı soru işaretlerini de beraberinde getiriyor:
- “Haksız menfaat sağlama amacı” nasıl ispatlanacak?
- Fail, gerçekten dolandırıcılıktan haberdar değilse ama karşılığında para aldıysa, bu yeni suç kapsamında mı yoksa yardım olarak mı değerlendirilecek?
- Dolandırıcılıkla doğrudan bağlantısı sabit olmayan kişiler için yeni düzenleme mi, yoksa halen iştirak hükümleri mi uygulanacak?
Bu sorular, uygulamada yargı kararlarıyla netleşecektir. Ancak şimdiden söylemek gerekir ki, taslak düzenleme kartını kullandıran kişilerin konumunu daha öngörülebilir hale getirme potansiyeline sahiptir.
Uygulamada Sıkça Sorulan Sorular, Savunma Stratejileri ve HAGB Eleştirisi
Soru 1 — Bu düzenleme yürürlüğe girerse geçmiş dosyalar etkilenir mi?
Lehe kanun ilkesine göre, yeni düzenleme failin lehine bir sonuç doğuruyorsa (örneğin; suç vasfının hafiflemesi veya daha düşük ceza öngörülmesi) bu durum uygulamada geri yürüyebilir. Hükümlülerin infazı ve hüküm sonunda uygulanacak ceza; infaz mercileri veya infaz hâkimliği tarafından yeni düzenlemeye göre uyarlanabilir. Pratikte, savunma makamının bu tip lehe değişiklikleri dosyaya zamanında taşıması ve infaz makamları önünde ısrarcı argümanlar kurması gerekir.
Soru 2 — Kartını veren herkes otomatik olarak yeni maddeden mi yargılanacak?
Hayır. Uygulama, olayın somut gerçeklerine göre belirlenir. Failin eylemi dolandırıcılığın unsurlarını (örgütlü hareket, aldatma, suç planlaması, müştekiyi hedefleme vb.) içeriyorsa, daha ağır yaptırım gerektiren bilişim yoluyla dolandırıcılık hükümleri uygulanacaktır. Yeni düzenleme, yalnızca daha ağır bir suç oluşmadığı hallerde devreye girecek şekilde tasarlanmıştır; bu da kartını kullandıran ile fiilen dolandırıcılığı icra edeni ayırmayı hedefler.
Soru 3 — Savunma stratejisi nasıl kurulmalı?
Savunma hattı şu üç sacayağına oturtulmalıdır:
- Kastın yokluğu veya zayıflığı: Müvekkilin kötü niyetli bir işbirliğinden habersiz olduğu, sadece kısa süreli bir tasarruf hakkı veya maddi karşılık almak amacıyla hareket ettiği vurgulanmalıdır. Delillerle (HTS, banka hareketleri, çağrı/kayıtlar, görgü beyanları) kastın çürütülmesi hedeflenmelidir.
- Fail ile asıl faillerin ayrıştırılması: Eylemin mahiyeti, organizasyon içindeki rolü ve alınan menfaatin yapısı gösterilerek müvekkilin ‘yardım eden’ konumunda olduğu veya sadece aracılık yaptığı ortaya konmalıdır.
- Orantısızlık itirazı: Eğer kamu davası TCK 158 gibi ağır bir suçtan açılmışsa, müvekkilin fiilinin sahiden bu ağır suçun unsurlarını taşımadığı, ağır yaptırımın ölçüsüz olduğu savunulmalıdır; gerektiğinde yeni düzenleme veya daha hafif nitelik talep edilmelidir.
HAGB (Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması) ve “Beraat Benzeri” Algısı — Eleştirel Değerlendirme
Uygulamada sıkça karşılaştığımız bir pratik var: Mahkemeler, özellikle maddi ceza sınırı düşük veya mağdurenin tazminata rızası gibi unsurların bulunduğu dosyalarda, hükmü açıklamayı geri bırakarak failin serbest kalmasına karar verebiliyor. Bu uygulama, halk nazarında ve çoğu zaman mağdur nezdinde fiili bir beraat olarak algılanıyor. Ancak hukuken HAGB ile beraat farklı kurumsal sonuçlar doğurur; yine de pratikteki algı ve sonuçlar şu sorunları yaratıyor:
- Adalet duygusunun zedelenmesi: Mağdur, dosyanın sonuçlanmadığı veya failin cezadan kaçtığı hissine kapılabiliyor; bunun sonucu olarak mağdurun güveni ve suçtan zarar görenin tatmini azalıyor.
- Caydırıcılık etkinliğinin azalması: HAGB kararı, suçun münferit veya tekrarlanabilir doğasında fail açısından caydırıcı etkiyi zayıflatabiliyor. Özellikle maddi menfaatle işlenen ekonomik suçlarda bu risk büyüyor.
- Standartların belirsizliği: Hangi hallerde HAGB uygulanacağı konusundaki yargısal takdir genişliği, uygulamada eşitsizliklere yol açabiliyor; benzer vakalar farklı sonuçlar doğurabiliyor.
- Savunma açısından suiistimal riski: Savunma makamı bazen HAGB’yi “işin kolay yoluna kaçılmış beraat” gibi kullanma eğiliminde olabilir; bu da adli istikrarsızlığa neden olabilir.
Bu sorunlara hukuki eleştiri çerçevesinde yaklaşırken üç nokta öne çıkar: (i) HAGB kararlarının gerekçelendirilmesi şeffaf ve somut olmalı; (ii) mağdurun zararının giderilmesi ve mağdurun görüşünün alınması süreçte daha görünür kılınmalı; (iii) HAGB’nin suçun toplumsal tehlikesi, failin kişisel özellikleri ve tekrar suç işleme ihtimaline göre ölçülü şekilde uygulanması sağlanmalıdır.
Genel Değerlendirme
Sonuç olarak, yeni düzenleme, özellikle finansal suçlarda sorumluluk zincirini netleştirme potansiyeline sahiptir. Ancak, uygulamada HAGB’nin beraat gibi algılanması, kast ile ihmalin yeterince ayrıştırılmaması ve kolaycı kararların verilmesi halinde adalet duygusunu zedeleme riski bulunmaktadır. Dolayısıyla, düzenlemenin etkin ve adil şekilde uygulanabilmesi için hem yasa koyucu hem de uygulayıcılar açısından dikkatli bir yaklaşım gerekmektedir.